MEHTER, Osmanlılar'da, askerî musukiyi icra eden topluluğa verilen isim.
Farsça'da mihter olarak geçen mehter kelimesi, ekber (en büyük), âzam (pek ulu)
mânâsında bir ism-i tafdildir. Türkçeye bu kelimenin Arapçalaştırılmış
şekillerinden mehter, çoğulu olarak da mehterân yerleşmiştir.
Mehter, bölüklere ayrılır, aynı çalgı aletini çalanlar, alemdarlar birer bölük
teşkil ederlerdi. Her bölüğün "ağa" tabir edilen bir âmiri bulunurdu.
Davulcubaşına ise "baş mehter ağa" denirdi. Ayrıca bir de Mehterbaşı vardı.
İkinci bir mehterbaşı daha vardır ki, bundan ayrı olup, Saray Çadırcılarının
başıdır. Mehter teşkilatı, "emir âlem"e tabiydi.
Selçuklu Sultanı İkinci Gıyaseddin Mesud'un 1284 yılında Osman Gazi'ye
gönderdiği bir fermanla kendisine, Eskişehir'den Yenişehir'e kadar bütün Söğüt
bölgesi ve havalisi sancak olarak verildi. Fermanla birlikte Osman Gazi'ye
emirlik alemeti olan "tuğ", "âlem", "tabi" ve "nakkare" de gönderilmişti.
Ferman, Osman Gazi'ye Eskişehir'de bir ikindi vakti takdim edildi. Osman Gazi
ayakta durarak nevbet vurdurdu (çaldırdı). Fatih Sultan Mehmed Han zamanına
kadar nevbet vurulurken padişahların ayakta dinlemesi âdetti.
Mehter teşkilatına bağlı iki türlü mehterhane vardı. Biri resmi teşkilata bağlı
olan calici mehterler, diğerleri esnaf mehterleriydi. Resmi mehter, padişah
mehteriydi ki, buna "mehterhane-i tabl-i âlem-i hassa" denirdi. Sonraları,
mehter sadece padişah ve orduya ait olmaktan çıktı. Her vezir dairesinde bir
mehterhane bulundurulması âdet oldu.
Fatih devrindeki mehterhanede dokuz zilsen (zil çalan), dokuz nakkâzen (kadûm
çalan), dokuz boruzen (boru çalan), dokuz tablzen (davul çalan), dokuz çavuş ve
bir iç oğlan vardı. Altmışdört kişilik mehterhane takımına "dokuz kat mehter"
adı verilirdi. Padişahın mehterleri oniki kat olurdu. Oniki kat mehterhanede her
çalgıdan onikişer adet bulunurdu. Padişah sefere çıktığı zaman mehter takımı
oniki misline çıkarılırdı. Sefer ve harp esnasında padişah mehterhanesi,
saltanat sancaklarının altında durup, nevbet vururdu. Bundan başka ikindi vakti,
otağ -ı hümâyûn önünde nevbet vurmak âdetti (Bkz. Nevbet).
Hükümdar mehterleri beş vakit vururlardı. Bundan başka padişah cüluslarında,
kılıç alaylarında, harplerde zafer haberi geldiği zaman ve arife divanlarında
nevbet vurulurdu.
Mehterler, harp meydanlarında gece karanlığında bile ordugâh nöbetçilerinin
uyumaması için devamlı çalar ve aynı zamanda da "yektir Allah," diye
bağırırlardı. Harp esnasında ise, padişahın veya seraskerin yanında durup, harp
boyunca askerin cesaretini arttırmak ve düşmana dehşet vermek için çalardı.
Vezir mehterhaneleri, ikindi ve yatsı namazları kılındıktan sonra olmak üzere,
günde iki defa vururdu. Bunlardan birincisi akşam yemeğinin ikincisi de uykunun
işaretini verirdi. Sivil mehterler, kendilerine mahsus nevbet yerlerinde yatsı
namazından sonra ve sabahleyin nevbet vururlardı. Eski zamanlarda öğle yemeği,
"Kuşluk" namıyla öğle namazından evvel, akşam yemeğinde ikindi namazından sonra
yenilir ve yatsı namazından sonra uykuya yatılırdı.
Mehterhane, her ikindi vakti başları, içoğlan baş çavuşunun yahut muadili
olanın, "vakt-i sürür ve safa mehterbaşı hey!., hey!" suretindeki nidası
(çağırması) üzerine, mehterbaşı ağa elinde zurna olduğu halde bandoya pişrev
(önder) olarak Vezirin, Yeniçeri ağası dairesinde ise ağanın oturduğu arz
odasının önüne gelir, temenna eylerdi. Bu sırada evvelce "vakt-i sürür ve safa"
diye bağırmış olan başçavuş veya muadili; "Eshab-ı hacât ve arzuhal sahipleri
var mı?" diye sorardı. Arzuhal sunmak isteyenlerin arzuhallerini alıp vezire
yahut Yeniçeri ağasına verirdi. Bu iş bitince heyet bir daire teşkil ederek
çalmaya başlardı. Dua ile de merasime son verilir ve çalanlar birer temenna ile
çekilirlerdi.
Mehter Duası: Allah Allah, Celilii'l-cebbâar, Muinü's-settâr Hâliku'l-leyli ve'n-Nehâr,
lâyezâl, zü'l-celâl, birdir Allah! Ânın birliğine. Resul ü Enbiyâ Peygamberimiz
Cenâb-ı Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa (bütün efrâd elleri göğsünde olmak
üzere rükûa gelir gibi eğilirler, padişah geldiği zaman ise sadece baş eğer,
daha fazla eğilmezler) Âl-i evlâd-ı Resul-ü Mücteba imdâd-ı ruhâniyetine! Pîrân,
mürşidin, aşıkîn, kur'agerîn, vasilin, hamele-i Kur'ân, güzeştegân, ehl-i imân
ervahına, avni inayetine! Halifetü'l-İslâm es-sultân İbni's-Sultan bil-cümle
İslâmın nevât ve seâdet ve selâmetine, pirler, erenler, üçler, yediler, kırklar,
göçenler, demine devrânına "Hû" diyelim "Huuu" denildikten sonra; bütün mehter
takımı, davul ve zilleri şiddetli vurarak dokuz defa "Hû" çekerlerdi. Sonunda da
üç defa kös vururlardı.
Mehterin kendine has bir yürüyüşü vardır. Üç adımda bir durur, yarım sağa ve
yarım sola dönerdi.Yürüyüş esnasında mehter efradı, hep bir ağızdan, "Rahim
Allah, Kerîm Allah" derlerdi.
Mehter takımının yürüyüş nizamında merasime iştirak şu sıraya göre tertip
edilirdi. Önde çorbacıbaşı unvanını taşıyan ve başında "üsküf bulunan mehterân
bölüğü komutam, onun arkasında sol tarafta zırhlı muhafızı ile birlikte yeşil
sancak, ortada istiklâl alâmeti olan ak sancak, sağ başta ise zırhlı muhafızı
ile birlikte kırmızı sancak bulunurdu. Sancakların arkasında ise üçerli koldan
üç sıra hâlinde dizilmiş dokuz tuğ gelirdi. Sağ tarafta kırmızı sancağın
arkasında ise. Yeniçeriler tarafından taşınan "hücum tuğu" yer alırdı. Tuğlardan
sonra ortada mehterbaşı bulunurdu. Mehterbaşından. sonra ise sıra ile; mehterin
iki katı adedince çevgenler (okuyucular), zurnazenler, boruzenler, nekkareler,
zil-zenler ve davul çalanlar gelmekteydi. En arkada ise bir at sırtında taşınan
kös bulunmaktaydı (Bkz. Kös).
Mehter Harp Duası (Harp Gülbankı): Euzubillâh, Euzubillâh... Hûda'ya şükr-i
bîhad, lâi-lâhe illallah! El-melikü'1-Hakku'l-mülân! Muhammedü'r -Resulullah,
Sadıkü'l-Va'dül emin! İnnâ Fetahnâ leke fethan mübinâ ve yensurekallâhu nasran
azîzâ! Ey padişah-ı halifetullah, el-islâmu aleyke avnullah! Sensin haris-ı dîn-i
mübîn, harîs-i Şeriatullah! Uğrun açık olsun ey Padişahım Emr-i ikbâlin mecid!
Hûda kılıcını keskin eylesin, nur-ı şan satvetine gün gibi medît! Rûh-ı pâk-ı
Fahr-i âlemi hoşnut etsin, Hak gazay-ı ekberin etsin mübarek ve saîd...
Takımın içinden evvelce seçilmiş dik ve güzel sesli biri tiz perdeden: "Nasrunminallahi
ve fethün karîb. Ve beşşiri'l-mü' mın'ın" âyetini okur. Üç defa "Allah" diyecek
kadar dururdu. Sonra bütün âletlerle beraber davullar ve kösler hafif vurarak ve
devamlı teramole yaptığı sırada hep bir ağızdan "Allah Allah" deyince susarlar,
gülbank devam ederdi.
"Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, ciğeri püryân. Meydan-ı şehadette Allah
yoluna revân. Gazay-ı şühedâya Cemal-i Hak görünür ayan. Kahrımız, gazabımız
düşmana ziyan!
Ya Rahman! Denilerek eyyam-ı âdiye gülbankin-deki "Resul-i Enbiya" kısmına
geçilir ve aynı şekilde "Hu diyelim Hu!" diyerek bitirildi.
Sonra, bazen "Yektir Allah", bazen de "Ya Fettâh" diye haykırırlar ve baş eğerek
geriye döner ve dağılırlardı.
Mehter konserleri "Vakt-i sürûr-u sefa": Mehterân daire seklinde nevbet nizâmını
teşkil ederler, nekkarezenlerin oturup, diğerlerinin ayakta durma-sıyla da hilâl
görünümü verirlerdi. Kösler hilâlin orta ilerisine konurdu. İçoğlan başçavuşu,
mehter faslı başlamadan önce daireden çıkarak ortaya gelir ye:
"Vakt-i sürûr-u sefa, Mehterbaşı Ağa! Hey! Hey!" diye bağırırdı. Bu sırada hazır
bulunanların dikkatlerini çekmek için nakkarelerle, sofyan usûlünde üç tempo
atılırdı. Nakkareler çalarken de, mehterbaşı Ağa mehterin önüne gelir:
"Merhaba ey mehterân!" der ve sağ elini göğsüne koyarak mehteri selâmlardı.
Mehterân da hep beraber sağ ellerini göğüsleri üzerine koyarak koro hâlinde:
"Merhaba, Mehterbaşı Ağa!" diyerek karşılık verirlerdi. Daha sonra Mehterbaşı
Ağa:
"Hasduuur!" diyerek çalınacak makamı ve eserin adını söylerdi. (Meselâ: "Der
fasl-ı Acem âşirân, cihâd-ı Ekber Marş" derdi.) Hemen arkasından:
"Haydi y'Allah!" diyerek mehteri icraya geçirirdi.
Nevbet bitince mehter gülbankı (duası) okunur ve fasl sona ererdi.
Mehterin Avrupa'ya tesiri: Avrupalılarca, onsekizinci asırdan itibaren "Yeniçeri
müziği" diye adlandırılan müzik; evvela, benimsenmiş, bilahare Polonya, sonra
Avusturya ve daha sonraları bütün Avrupa'da onların tabiri ile Yeniçeri
bandoları kurulmuştur.
Bestekâr Mozart ve Hayd da, mehter musikîsinin tesirinde kalarak, meşhur
bestelerini meydana getirmişlerdir. Alman besteci Beethoven, "Büyük
Senfoni"sinin son bölümünü, mehterin kös, davul ve zurnasıyla seslendirmiştir.
Beethoven, "Türk marşı"nı mehterin bir cenk havasından adapte etti. Avusturyalı
bestekâr Mozart'ın "Türk Marşı", Türk askerlerinin "Allah Allah" nidalarının,
nakarat olarak tekrarından müteşekkildir. Viyana Kraliyet Orkestra Şefi Gluck bu
yıllarda, sarayda verdiği konserlerinde, repertuvarına mehter bestelerini almış
ve orkestrasında çaldırmıştır. Alman bestekâr Wagner, bir mehter konserini
dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak "İşte musikî buna derler!"
demiştir.
Mehter musikîsi gibi, mehter teşkilâtı da Avrupa'ya tesir etti. Onsekizinci
yüzyıl içinde önce Avusturyalılar, sonra Prusyalılar, daha sonra da Ruslar,
Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilâtına benzer mızıka takımlarını kurdular.
Osmanlı Devleti'nin ömrü boyunca, gittikçe mükemmelleşen mehter, Yeniçeri
ocağının lağvı ile beraber yerini "Mızıka-i Hümayuna" bıraktı.
Günümüzde Mehter: Mehter, 1911'de Ahmed Muhtar Paşa tarafından "Mehterhâne-i
Hâkâni" adiyle yeniden kuruldu. 1914' de kuruluş tamamlandı. Birinci Dünya
Harbinde Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın emriyle teşkilât, orduya tamim
edildi. İstiklâl Harbi'nde de mehterhane hizmet verdi. Cumhuriyetin ilanından
sonra, Millî Savunma Bakanı, mehteri saltanat alâmeti sayarak lağvetti. 1950'den
sonra, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut'un direktif ve desteğiyle mehterin yeniden
tesisi çalışmaları başladı. 1953'de yeniden tesis edildi; Daha sonraları çeşitli
okul, dernek ve kuruluşlarda mehter takımları kurdular. 12 Eylül 1980
Harekâtından sonra, yalnız Genelkurmay Başkanlığı Harp Dairesi Askerî Müze
Müdürlüğü bünyesindeki mehteran bölüğü, faaliyetine devam etmektedir.
İstanbul'daki Askeri Müze'de Pazartesi, Salı hariç, haftanın diğer günlerinde
saat 15.00-16.00 arasında mehterbaşının idaresinde bir saat çalmaktadır.
Bilhassa turistler ve meraklılar büyük alâka göstermektedirler.
Kırım’dan gelir
gelirim
Adım da Sinan’dır hey aman
Kılıncımın suyu yar suyu
Kandır da dumandır hey
Kırım’dan gelir
gelirim
Atım da araptır hey aman
Gizlenme Nemce rü Nemçe rû
Sinan da buradadır hey
Meydan da burdadır hey.
Ey gaziler yol
göründü
Yine garip serime
Dağlar taşlar dayanamaz
Benim ah u zârıma.
Dün gece yâr
hanesinde
Yastıcağım taş idi
Altım toprak; üstüm yaprak
Yine gönlüm hoş idi.
Mehter vuruyor
tarihin aksetmede yâdı
Andık yine, Fatih’le, Süleyman’ı, Murad’ı.
Kös sesleri sarsın bütün İstanbul’u yer yer
Geçsin önümüzden, koca gazi ve şehitler.
Türk ordusunun
şan dolu bir satvetidir bu
Fethin, Mahaç’ın, Niğbolu’nun haşmetidir bu.
Mehter bize bir ruh veriyor, tâ nerelerden
Meriçlerle, Çanakkale, Yemen’den, Kore’lerden.
ESKİ
ORDU MARŞI
CEDDİN
DEDEN
ARTAR
CİHATLA ŞANIMIZ
Ey şanlı ordu,ey
şanlı asker
Haydi gazanfer, umman-ı safter
Bir elde kalkan, bir elde hançer
Serhadde doğru ey şanlı asker.
Deryada olsa
herşey muzaffer
Dillerde tekbir, Allahü ekber
Allahü ekber,
Allahü ekber
Ordumuz olsun daim muzaffer
Ceddin deden,
neslin baban
Hep kahraman Türk milleti
Orduların, pekçok zaman
Vermiştiler dünyaya şan.
Türk milleti,
Türk milleti
Aşk ile sev milliyeti
Kahret vatan düşmanını
Çeksin o mel’un zilleti.
Artar cihadla
şanımız
Fahr-i Resûl sultanımız
Şer-i bize insanı Hak
Uğrunda aksın kanımız.
Türk oğluyuz
Ünvanlı, namlı, şanlıyız
Allah deyu harb ederiz
Var nusrete imanımız.
SANCAK
MARŞI
DEVLET
MARŞI
GENC
OSMAN
Ertuğrul’un
ocağında uyandın
Şehitlerin kanlarıyla boyandın
Nice düşman kâl’asına uzandın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı
Çırpınarak
dalgalanır kanadın
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı
Gölgende can vermek ister evlâdın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı
Askerlerin hâzır
silah
Kuvvetlenir sûlh u salâh
Devlet bulur feyz ü felah
Meşhur olur bu istilâh.
Askerlerin
kişver-küşâ
Türk devleti sen çok yaşa.
Orduların
etse sefer
Yol gösterir avn ü zafer
Mansûr olur her bir nefer
Düşman kalır bî-tâb-fer.
Of of Genç Osman
dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak of of.
Aman Askerin
içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Of of Genç
Osman dediğin bir küçük aslan
Bağdat’ın içime girilmez yastan of of.
Aman her ana
doğurmaz böyle bir aslan
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
Of of
Bağdat’ın kapısını Genç Osman açtı
Düşmanın cümlesi önünden kaçtı of of.
Aman kelle
koltuğunda üç gün savaştı
Allah Allah deyip geçti Genç Osman of of.
OSMAN
PAŞA MARŞI
YELKENLER BİCİLECEK
Tuna nehri akmam
diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Pilevne’den çıkmam diyor.
Düşman Tunayı
atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beşbin top birden patladı
'Eli kan,
kılıcı kan, sinesi üryân, ciğeri püryân, meydân-ı şehâdette Allah yoluna
revân. Gazâ-yı şühedâya Cemâl-i Hak görünür ıyân. Kahrımız, gazabımız
düşmana ziyân!
Eûzubillâh,
Eûzubillâh. Hüdâ'ya şükr-i bihad, lâilâhe illallâh! El-melikü'l- Hakku'l
mübin! Muhammedü'r- Resûlullah, Sâdıkü'l-va'dü'l Emin! İnnâ Fetehnâ leke
fethan mübinâ ve yensurekallâhu nasran aziza! Ey padişah-ı halifetullah, Es
Selâmu aleyke avnullah! Sensin hâris-i din-i mübin, hâris-i Şeriatullah!
Uğrun açık olsun ey padişahım, Emr-i ikbâlin mecid! Hûdâ kılıcını keskin
eylesin, nûr-ı şân satvetine gün gibi medid! Rûh-ı pâk-ı Fâhri âlemi hoşnûd
etsin; Hak, gazâyı ekberin etsin mübârek ve said.
Nasrunminallahi ve fethün karin. Ve beşşiri'l- mü'minin'
Yaaa!
Muhammed
''Yektir
Allah'',
''Yektir
Allah'',
''Yektir
Allah'',
''İllallah''
Eûzubillâh,
Eûzubillâh. Hüdâ'ya şükr-i bihad, lâilâhe illallâh! El-melikü'l- Hakku'l
mübin! Muhammedü'r- Resûlullah, Sâdıkü'l-va'dü'l Emin! İnnâ Fetehnâ leke
fethan mübinâ ve yensurekallâhu nasran aziza! Ey padişah-ı halifetullah, Es
Selâmu aleyke avnullah! Sensin hâris-i din-i mübin, hâris-i Şeriatullah!
Uğrun açık olsun ey padişahım, Emr-i ikbâlin mecid! Hûdâ kılıcını keskin
eylesin, nûr-ı şân satvetine gün gibi medid! Rûh-ı pâk-ı Fâhri âlemi hoşnûd
etsin; Hak, gazâyı ekberin etsin mübârek ve said.
''Nasrunminallahi
ve fethün karin. Ve beşşiri'l- mü'minin'' ''Allah'' diyecek kadar dururdu.
Sonra bütün âletlerle beraber davulllar ve kösler hafif vurarak ve devamlı
teramole yaptığı sırada hep bir ağızdan ''Allah Allah'' deyince susarlar,
gülbank devam ederdi. ''Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryân, ciğeri püryân,
meydân-ı şehâdette Allah yoluna revân. Gazâ-yı şühedâya Cemâl-i Hak görünür
ıyân. Kahrımız, gazabımız düşmana ziyân! Yâ Rahmân! denilerek eyyâm-ı âdiye
gülbankındaki ''Resûl-i Enbiyâ'' kısmına geçilir ve aynı şekilde ''Hû
diyelim Hû!'' diyerek bitirilirdi. Sonra, bâzan ''Yektir Allah'', bâzan da
''Yâ Fettâh'' diye haykırırlar ve baş eğerek geriye döner ve dağılırlardı.
Mehter Marşlarını
Mehter İnfo sitesinden mp3
olarak indirebilirsiniz
Kaynak: www.mehter.info
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!